Modern yaşamda beslenme artık hızlı ve fabrikasyon bir şekle dönüşmüş durumda, Çoğumuz yiyeceklerimizi marketten alıp yiyoruz. Besinlerimiz temel olarak rafine şekerler, unlu mamuller, süt ve süt ürünleri, mandıralarda yetişmiş hayvan et ürünleri ve yoğun tarım ilacı, hormon ve GDO içeren sebze ve meyveler şeklinde olmaktadır.
Özetle yoğun şekilde işlenmiş gıda tüketiyoruz. Zaten doğal yollarla üretilmemiş olan besin kaynaklarını, yoğun katkılarla işleyerek yapılan besinleri çok miktarda alıyoruz. Bu besinlerde koruyucu maddeler, antibiyotikler, trans yağlar, katkı maddeleri, gıda boyaları, tarım ilaçları, ağır metaller ve birçok katkılar içeriyor. Ambalaj malzemeleri de ayrı mesele.
Orta halli bir ailenin 5 yaşındaki çocuğu ne yiyor diye bir bakarcak olursak:
Kahvaltıda: 2 dilim ekmek ya da bir simit, sosis ya da sucuk, krem peynir, mutlaka pekmez, reçel ya da bal, sıklıkla nutella nadiren zeytin veya yumurta, krep, pankek Bunların yanında bir bardak meyve suyu, çoğu zaman hazır soğuk çay ya da hazır meyve suları bazen de çilekli kutu sütü.
Öğlene kadar acıktıkça süt dilimi, çubuk kraker ya da çikolata bazen kuru yemiş.
Öğlen yemeğinde Çoğu zaman köfte, patates kızartması, makarna ya da pilav belki yanında çocuğun ağzına zorla tıkılan brokoli ya da ıspanak. Ayrıca ekmek veya börekler v. s.
Arada meyveler, gene abur cuburlar. Dışardaysa dondurma, çikolata, kraker, kekler…
Akşam Belki zorla yedirilen sebze veya ev yemekleri, hazır yemekler, pizza, patates kızarması v. s hazır yoğurt (hatta probiyotikli olandan )
Yatana kadar tekrar atıştırmalıklar patlamış mısır, cips (televizyon karşısında).
Yatmadan önce içilmesi gereken süt, bunlarla beraber ketçaplar, mayonezler, şekerler, bol tuz, kola ve diğer gazlı içecekler, hazır meyve suları birkaç çeşit meyve veya dışardan söylenen yemekler
Bu beslenmenin içeriğine bakarsak, yoğun şeker, rafine gıdalar, yoğun glüten, inek sütü, trans yağlar, gıda koruyucular, yüksek glisemik indeksli gıdalar, uygunsuz saatlerde beslenme, toksinler, tarım ilaçları ne ararsanız var.
Doğrusunu söylemek gerekirse birçoğumuzun beslenmesi de az ya da çok bu şeklide. Bazen organik besinler, biraz sebze, meyve bulsak da, katkı maddelerini azaltmaya çalışsak da bir oranda bu tarz besleniyoruz. Bu gıdalar bizim doğal besinlerimiz değil. Gıda endüstrinin en ucuza, en çok miktarda ürettiği besinler. Bu beslenme tarzının bir sonucu vardır. Besin duyarlılığı, bağırsaklarda kötü bakterilerin çoğalması (disbiozis), hiperaktivite, davranışsal bozukluklar, obezite ve ileri yaşlarda tip II diyabet, birçok toksinin alınmasına bağlı olarak birçok farklı organ biyolojik disfonksiyonu, kanser ve dejeneratif hastalıklar v. s.
Bütün bu olumsuzlukları bir tarafa bırakıp elimizden geldiğince en başından daha sağlıklı beslenmeyi tercih edebiliriz. Öncelikle beslenmemizdeki temel yanlışların farkında olmalıyız.
İlk olarak temel beslenme sorunumuz işlenmiş gıdalardır. Tüm paketli gıdalar, abur cuburlar, cipsler, kolalı içecekler, hazır meyve suları, sakızlar, şekerler, çikolatalar, tatlandırıcılı besinler, hazır soslar, çikolatalar, raf ömrü aylar yıllar olan doğal olmayan birçok besin.
2- Yoğun şeker tüketimi diyebiliriz. Hem rafine şekerler, hem de yiyeceklerden aldığımız yoğun karbonhidratlar. Çay şekerinden başlayarak, birçok gıda içinde glukoz şurubu, mısır şurubu, meyve suları, yoğun şekerli meyveler, tatlılar ve hazır içeceklerde yoğun olarak şeker tüketmekteyiz. Yoğun şeker tüketimi bağırsak florası bozmakta, bağırsaklarımızda zararlı bakterilerin üremesini kolaylaştırarak disbiyosiz ve inflamasyona yol açmaktadır. Ayrıca glisemik indekslerinin çok yüksek olduğunu düşünürsek metabolizmamızı bozarak insülin duyarlığı, diyabet ve obezite oluşturmaktadır.
3- Çok miktarda tükettiğimiz inek sütü ve başka hayvanların sütü: Doğada başka bir memelinin sütünü için tek tür insanoğludur. İnek sütü o sevimli buzağıların hızla büyüyüp dana olması içindir. Ama insan yavrusuna iyi gelmiyor olabilir. Biliyoruz ki birçok çocukta ve yetişkinde süt olumsuz reaksiyonlara allerji, gıda intoleransı ve vücutta inflamasyon yapıcı özeliklere neden olabilir. Doğal olarak çayırlarda otlamış ve doğal beslenmiş bir hayvanın sütünü bulmamız zaten çok zor. Ama mandıralarda stres altında yetiştirilen, GDO’lu yemleri yemiş antibiyotik ve ilaç almış, çoğunlukla hamile hayvanların ve birçok büyüme faktörü içeren sütlerini tüketmek ayrı bir sorun. Hiç tüketmeyelim mi? Herkese süt ürünlerini yasaklamakta çok zor bir durum ama birçok insanda süt, olumsuz reaksiyonlara yol açtığını bilmemiz gerekir. Eğer duyarlılığımız yoksa fermente şekillerini tüketmeyi öneriyoruz. Mümkünse küçükbaş hayvanların sütünden yapılan fermente ürünler (yoğurt, kefir gibi) tüketmek önerilebilir.
4- Beslenmemizin nerdeyse yarısını oluşturan glutenli gıdalar yani un ve unlu ürünler: İnsanoğlu yüzbinlerce yıl boyunda doğal bitkiler, av hayvanları ile beslendi. Tarım döneminden sonra yoğun glutenli besinler yemeye başladı. Son noktada doğal buğday türlerinin yerini daha verimli ve rantabl olan modern buğday türleri aldı. Özellikle ülkemizde beslenmenin nerdeyse yarısı bu un ve unlu mamuller şekline geldi diyebiliriz. Bu sadece Çöliak hastalarını olumsuz etkileyen bir durum değildir. Buğday ve diğer bitkilerin gliadin’i birçoğumuz için reaktif bir besin (Nonçöliak glüten duyarlılığı gibi). Birçok kişide yoğun unlu gıda tüketimi bağırsaklarınızda disbiyozis ve inflamasyona yol açarak başka birçok hastalığın etiyolojisinde rol oynayabilir. Ayrıca glisemik indeksi yüksek bir gıda diyabet ve obesite ile bağlantısı yüksek. Unlu gıdalar için doyurmaz aksine acıktırır diyebiliriz. Hiç mi tüketmeyelim; hiç tüketmesek de bir şey kaybetmeyiz, yerine koyduğumuz yiyecekler önemli tabi ki. Ama hiçbir duyarlılığı olmayan kişilerde uygun ürünler az miktarlarda tüketilebilir.
5- Kötü yağları yoğun şekilde tüketilmesi Özelikle trans yağların yoğun tüketilmesi, margarinler, yoğun kızartmalar ve fast food gıdalarla alınan yağlar sayılabilir. Doymuş yani hayvansal yağların aşırı tüketilirken, doymamış yani bitkisel ve balık kökenli yağların az tüketilmesi.
6- Besinlerle alınan toksinler besinlerle tarım ilaçlarından, ağır metallere kadar birçok toksini alıyoruz kaçınılmaz olarak. Sularımız ve toprağımızda hatta nefes aldığımız hava bile kirlenmiş olduğu açık. Üstelik olumsuz beslenme alışkanlıkları vücudumuzdaki detoksifikasyon sistemlerini daha da bozmuş olabilir. Aşırı miktarda zararlı kimyasal ambalaj ürünlerinden, gıda koruyuculardan, antibiyotiklere kadar binlerce madde.
7- Besin duyarlılıkları : Besin duyarlılığı çok geniş bir konu. İçimizde ne yersem yiyeyim bana hiçbir besin dokunmaz diyen çok az insan vardır. Bu durum; Besin allerjisi, protein intoleransı şeklinde de olabilir, FODMAP li besinlere duyarlılıkta olabilir ya da histaminli gıdalara hassasiyeti gibi birçok farklı türde birçok sorun olabilir.
8- Yanlış pişirme yöntemleri: Birçok besinin yanlış yöntemlerle pişirdiğimiz için besin öğelerinde doğru yararlanmıyoruz ya da besinleri toksik hale getiriyoruz. Yağlı etlerin mangalda pişirilmesi ile oluşan Polisiklik Aromatik Hidrokarbonların belirgin kansorejen maddeler olması gibi, tütsüleme, yoğun kızartmalar. Protein ve karbonhidrat içeren besinlerin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi ve işlenmesi sırasında proteinin azotuyla şekerlerin birleşmesi sonucu oluşan Akrilamid gibi. (patates kızartması, cipsler, bisküvi, şekerlerin karamelizasyonu). Bitkilerin yoğun şekilde haşlanması, alüminyum folyolar, uygun olmayan pişirme kağıtları gibi. Kullandığımız tencerelerde özellikle önemlidir teflon, alüminyum malzemelerin toksik özelleklerinin olması gibi.
9- Yanlış öğünler, aşırı sık beslenme, beslenme sorunlarınız en başına sık öğün ya da sürekli bir şeyler yeme alışkanlığı koyabiliriz. Bizim metabolizmamız buna uygun değildir. Gıdaların ağızda çiğnenmesi ardından yoğun mide asidine maruz kalması, midedeki sindirim faaliyeti sonrası barsak sisteminin alkali ortamına geçmesi ve burada pankreas ve safra salgılarının da etkisi ile ince bağırsaklarda sindirim işleminin olması gerekir. Bu işlemler sürekli olmaz aralıklı bir faaliyettir. Sindirim faaliyeti bittikten sonra Migratuvar Motor Komplex (MMC) dediğimiz sindirim sisteminin ileri doğru temizleyici hareketleri başlar. Açlık periyodlarında olan bu hareketler barsak floramız ve düzgün sindirim için çok önemlidir. Gece dinlenme dönemimizde beslenme faaliyetinin durması ve artık vücudumuzun rejenerasyon ve dinlenme dönemine geçmesi gerekir. Bebeklerin anne sütü dışında gece beslenmesini gerektirecek başka bir şey olamaz. Bebeklerimiz için beslenme rutinini oluşturulmaması önemli bir problemdir. Ne yediği kadar nasıl yediği de önemlidir. Aşırı sıvı ve blanderize edilmiş gıdalar verilmesi sorun olmaktadır. Unutmayalım ki yemek yenir, içilmez. Aşırı katı gıdaya zorlamak da sorun olabilir. Bebeklere uygun zamanda uygun besinleri verme ve bebeğin katılımını sağlama temel beslenme stratejisi olmalıdır. BLW yöntemi kullanılabilir ama her bebeğe uygun olmadığını bilmeliyiz.
10- Aşırı besin tüketimi ve beslenme yetersizliği Her ikisi de önemli sorun modern yaşam koşullarında ihtiyacımız olandan daha fazlasını yiyoruz ve yaygın bir kilo fazlası, yağlanma ve obezite sorunumuz var. Bu yediklerimizin içeriği de önemli yoğun karbonhidrat ve hazır gıda tüketiminin patlaması ile de bağlantılı olabilir. Aşırı yememize rağmen bir sürü besin eksiğimiz var. Çocuklarımızdan da beklentimiz daha çok yemeleri gerektiği şeklinde.
Bu listeyi çok uzatabiliriz ama benim istediğim temel yanlışlara dikkat çekmek. Aslında halledebilir sorunlar. Bakış açımızı değiştirmeliyiz ve kontrolü kendi elimize almalıyız.
Sağlıklı günler
Dr. Talha Akil